! Blogu olmayanlar ! ANONİM kısmını işaretleyip yorumunuzu yazabilirsiniz.

15 Aralık 2015 Salı

Kadın Hikayeleri Projesi..#2




selamlar..
yeni bir kadın hikayesi ile buradayız..bakalım M. Hanım neler anlatıyor; 

"İstanbul’un uzak mı uzak, küçük mü küçük bir semtinde geleneksel bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. Maddi imkanları epey kısıtlı bir aileydik. Belki bu yüzden lise son sınıfa kadar İstanbul’u İstanbul yapan bütün güzellikleri diğer şehirlerdeki insanlar gibi TV’den görmüştüm. Ama şuanda neredeyse her yerini bilir. Çok sever, gittikçe huzur kokusu alır dönerim.
            İçe kapanık bir çocuktum ve okumayı biraz geç söktüm. Ancak okumaya geçtiğim o ilk anı hiç unutamam. Öğretmenim sıram geldiğinde yanına çağırdı, kitaptan bir parça gösterip okumamı istedi. Parçanın ismi Armut Ağacı idi ve takılmadan okudum. O gün bu gündür de takılmadan, aşkla şevkle okurum. Etrafıma, evrene ve kitaplara çok meraklıydım. Daha ilk okulda evdeki ansiklopedileri okuyordum. Ama hep aklıma şu soru takılıyordu : “okuyor, öğreniyorum ama ne yapacağım bu kadar bilgiyi?”
            Babam okumama, eğitimime çok önem verirdi. Maddi imkanlarımız çok geniş olmadığı için benim okuyabilmem adına ailemin bazı fedakarlıklarda bulunduğunu bilir, bunu hiç aklımdan çıkarmadan hareket ederdim. Onları utandırmamak için dua ederdim hep. Böylece lise bitti. Kafamda bambaşka bölümler ve bambaşka şehirler varken Ankara’ya öğretmenlik okumaya gittim. Aslında ben ona gittim değil de gönderildim diyorum. Çünkü hayatta yaşadığımız her bir olayın tıpkı bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlandığını düşünürüm. Nitekim öyle de oldu. Ankara ve okuduğum bölüm benim kendimi bulduğum yer oldu.
            Birinci sınıfta bu farklı ortamda, bu yeni şehirde, bu değişik insanlar arasında çok zorlanıyordum. Kafam soru işaretleriyle doluydu, ruhi bir bunalım yaşıyordum. Ve içsel karmaşalarım zamanla yavaş yavaş çözülmeye başladı. Çevreyi, insanları inceledikçe, okudukça, okulda tecrübeler edindikçe manevi bir pencere açılmaya başlamıştı önümde. O pencereye baktıkça hayatı, yaşamımın gayesini daha iyi anlıyordum. Arayışlarım bulunma yoluna girmişlerdi. Uzun bir iç muhasebeden, aslında bir iç savaştan sonra tesettür emrine uymaya karar verdim. Gerek yetiştiğim çevreden gerek okuldaki çevreden oldukça farklı bakışlarla ve cümlelerle karşı karşıya geldim. Ancak hiç pişman olmadım çünkü bu benim ilk iradeli kararımdı ve ben bu kararı hiç de kolay almamıştım. Hayatım artık manevi bir minvale yöneldi.
            Son sınıfa geldiğimde kafam oturmuş, gelecekte ne yapmak istediğime dair kesin yollar çizmiştim. Kesinlikle atanıp mesleğimi yapacaktım. Ahlaki bir çıkmazda olan, hayatlarının merkezinde maddeler olan, manevi yönlerinin farkında bile olmayan genç nesle düşünce ufukları açacaktım. Maddeperestlik karşıtı, kendilerini ve hayatı anlamlandırmaya çalışan bir neslin yetişmesinde çaba harcayacaktım.
            KPSS’yi atlattım iyi de bir puan aldım ama ne yazık ki çok küçük bir farkla atanamadım. Manevi yönden hayallerimi, ideallerimi, maddi yönden ailemin beklentisini düşündükçe ne yapacağımı şaşırıyor, mütemadiyen ağlıyordum gizli gizli. Hayatımın en zor ve en değerli tecrübesini yaşadım. Çok şükür ki bu tecrübe 6 ay sürdü ve sürpriz bir ara dönem ataması haberi aldık. İç Anadolu’nun en küçük ve en mütevazi şehirlerinden birine atandım. O 6 aylık tecrübe dolayısıyla işim ve ideallerim gözümde daha kıymetli hale geldi. Ve küçükken okudukça, ne yapacağım bu kadar bilgiyi sorumun cevabını da bulmuş oldum. Anlattıkça anlatıyordum. Ancak mesleğin ilk yılında çok zorluk çektim. Gençlik sandığım kadar kolay değildi. Kafamdaki şeyleri onlara vermek hiç de kolay olmuyordu. Pek çok değerden yoksun yetişiyordu yeni nesil ve bu yüzden pek çok şey umurlarında değildi. Ama elimden geleni yaptım, çok züldüm, ağladım, kayıp giden öğrencilere yandım ama elimden daha fazla ne gelirdi bilemiyordum. En azından davranışlarımla duruşumla örnek teşkil edeyim diye çabalıyordum. Böyle böyle acemiliği atıp adımlarımı daha sağlam atmaya başlamıştım.
            Beşeri aşkın bendeki tek karşılığı olan adamla hayatımı birleştirdim ve artık yalnız değildim hayatta. Ama hayat işte eşimin dolayısıyla Ülkenin en doğusuna kadar geldik. Eski okulumdan ayrıldıktan sonra öğrencilerimden öyle güzel dönütler aldım ki aslında boşa kürek çekmemiş olduğumu gördüm. Hayatlarının en unutulmaz öğretmenlerinden olduğumu, benim gibi olmak istediklerini, benden aldıkları bakış açılarını ve hayatlarına neler kattığımı özlemle anlatıyorlardı. Dedim ki evet, Allah bir çöpü ile bir yere boşuna koymuyor, her şeyin bir anlamı var ve olmalı. Yeni okulumda da zaman zaman üzülüyor, yılıyor, bıkıyor, usanıyorum ama toparlanıp burada vereceğim ya da alacağım şeyler var elbet deyip kendime geliyorum. Çok uzaklardayım, eşim dışındaki sevdiklerim, ailem, dostlarım yanımda değil evet ama burada bulunmamızda muhakkak bir gaye var. Burası da hayat zincirimin bir halkası… Muhabbetle… "

var ol gönlü güzel kardeşim..teşekkür ediyorum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blogu olmayanlar..!
ANONİM kısmını işaretleyip yorumunuzu yazabilirsiniz