selamlar..
yeni bir kadın hikayesi ile buradayız..bakalım M. Hanım neler anlatıyor;
"İstanbul’un uzak mı uzak, küçük mü küçük
bir semtinde geleneksel bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. Maddi
imkanları epey kısıtlı bir aileydik. Belki bu yüzden lise son sınıfa kadar
İstanbul’u İstanbul yapan bütün güzellikleri diğer şehirlerdeki insanlar gibi
TV’den görmüştüm. Ama şuanda neredeyse her yerini bilir. Çok sever, gittikçe
huzur kokusu alır dönerim.
İçe
kapanık bir çocuktum ve okumayı biraz geç söktüm. Ancak okumaya geçtiğim o ilk
anı hiç unutamam. Öğretmenim sıram geldiğinde yanına çağırdı, kitaptan bir
parça gösterip okumamı istedi. Parçanın ismi Armut Ağacı idi ve takılmadan
okudum. O gün bu gündür de takılmadan, aşkla şevkle okurum. Etrafıma, evrene ve
kitaplara çok meraklıydım. Daha ilk okulda evdeki ansiklopedileri okuyordum.
Ama hep aklıma şu soru takılıyordu : “okuyor, öğreniyorum ama
ne yapacağım bu kadar bilgiyi?”
Babam
okumama, eğitimime çok önem verirdi. Maddi imkanlarımız çok geniş olmadığı için
benim okuyabilmem adına ailemin bazı fedakarlıklarda bulunduğunu bilir, bunu
hiç aklımdan çıkarmadan hareket ederdim. Onları utandırmamak için dua ederdim
hep. Böylece lise bitti. Kafamda bambaşka bölümler ve bambaşka şehirler varken
Ankara’ya öğretmenlik okumaya gittim. Aslında ben ona gittim değil de gönderildim
diyorum. Çünkü hayatta yaşadığımız her bir olayın tıpkı bir zincirin halkaları
gibi birbirine bağlandığını düşünürüm. Nitekim öyle de oldu. Ankara ve okuduğum
bölüm benim kendimi bulduğum yer oldu.
Birinci
sınıfta bu farklı ortamda, bu yeni şehirde, bu değişik insanlar arasında çok
zorlanıyordum. Kafam soru işaretleriyle doluydu, ruhi bir bunalım yaşıyordum.
Ve içsel karmaşalarım zamanla yavaş yavaş çözülmeye başladı. Çevreyi, insanları
inceledikçe, okudukça, okulda tecrübeler edindikçe manevi bir pencere açılmaya
başlamıştı önümde. O pencereye baktıkça hayatı, yaşamımın gayesini daha iyi
anlıyordum. Arayışlarım bulunma yoluna girmişlerdi. Uzun bir iç muhasebeden,
aslında bir iç savaştan sonra tesettür emrine uymaya karar verdim. Gerek
yetiştiğim çevreden gerek okuldaki çevreden oldukça farklı bakışlarla ve
cümlelerle karşı karşıya geldim. Ancak hiç pişman olmadım çünkü bu benim ilk
iradeli kararımdı ve ben bu kararı hiç de kolay almamıştım. Hayatım artık
manevi bir minvale yöneldi.
Son
sınıfa geldiğimde kafam oturmuş, gelecekte ne yapmak istediğime dair kesin
yollar çizmiştim. Kesinlikle atanıp mesleğimi yapacaktım. Ahlaki bir çıkmazda
olan, hayatlarının merkezinde maddeler olan, manevi yönlerinin farkında bile
olmayan genç nesle düşünce ufukları açacaktım. Maddeperestlik karşıtı,
kendilerini ve hayatı anlamlandırmaya çalışan bir neslin yetişmesinde çaba
harcayacaktım.
KPSS’yi
atlattım iyi de bir puan aldım ama ne yazık ki çok küçük bir farkla atanamadım.
Manevi yönden hayallerimi, ideallerimi, maddi yönden ailemin beklentisini
düşündükçe ne yapacağımı şaşırıyor, mütemadiyen ağlıyordum gizli gizli.
Hayatımın en zor ve en değerli tecrübesini yaşadım. Çok şükür ki bu tecrübe 6
ay sürdü ve sürpriz bir ara dönem ataması haberi aldık. İç Anadolu’nun en küçük
ve en mütevazi şehirlerinden birine atandım. O 6 aylık tecrübe dolayısıyla işim
ve ideallerim gözümde daha kıymetli hale geldi. Ve küçükken okudukça, ne
yapacağım bu kadar bilgiyi sorumun cevabını da bulmuş oldum. Anlattıkça
anlatıyordum. Ancak mesleğin ilk yılında çok zorluk çektim. Gençlik sandığım
kadar kolay değildi. Kafamdaki şeyleri onlara vermek hiç de kolay olmuyordu.
Pek çok değerden yoksun yetişiyordu yeni nesil ve bu yüzden pek çok şey
umurlarında değildi. Ama elimden geleni yaptım, çok züldüm, ağladım, kayıp
giden öğrencilere yandım ama elimden daha fazla ne gelirdi bilemiyordum. En
azından davranışlarımla duruşumla örnek teşkil edeyim diye çabalıyordum. Böyle
böyle acemiliği atıp adımlarımı daha sağlam atmaya başlamıştım.
Beşeri
aşkın bendeki tek karşılığı olan adamla hayatımı birleştirdim ve artık yalnız
değildim hayatta. Ama hayat işte eşimin dolayısıyla Ülkenin en doğusuna kadar
geldik. Eski okulumdan ayrıldıktan sonra öğrencilerimden öyle güzel dönütler
aldım ki aslında boşa kürek çekmemiş olduğumu gördüm. Hayatlarının en unutulmaz
öğretmenlerinden olduğumu, benim gibi olmak istediklerini, benden aldıkları
bakış açılarını ve hayatlarına neler kattığımı özlemle anlatıyorlardı. Dedim ki
evet, Allah bir çöpü ile bir yere boşuna koymuyor, her şeyin bir anlamı var ve
olmalı. Yeni okulumda da zaman zaman üzülüyor, yılıyor, bıkıyor, usanıyorum ama
toparlanıp burada vereceğim ya da alacağım şeyler var elbet deyip kendime
geliyorum. Çok uzaklardayım, eşim dışındaki sevdiklerim, ailem, dostlarım
yanımda değil evet ama burada bulunmamızda muhakkak bir gaye var. Burası da
hayat zincirimin bir halkası… Muhabbetle… "
var ol gönlü güzel kardeşim..teşekkür ediyorum..
var ol gönlü güzel kardeşim..teşekkür ediyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Blogu olmayanlar..!
ANONİM kısmını işaretleyip yorumunuzu yazabilirsiniz